Anne Hayden Bennet Hogwarts Şifacısı
Mesaj Sayısı : 338 Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Yaşı : 21 Patronus : Gümüş Tilki Asa : Gümüş Kokusu Evcil Hayvan : Köpek^^ Galleon : 55885 Kayıt tarihi : 28/01/09
Bilgilerim Sağlık: (100/100) Güç: (100/100) Seviye: (100/100)
| Konu: Anne Hayden Bennet'ın Odası Cuma Şub. 13 2009, 16:45 | |
| | |
|
Anne Hayden Bennet Hogwarts Şifacısı
Mesaj Sayısı : 338 Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Yaşı : 21 Patronus : Gümüş Tilki Asa : Gümüş Kokusu Evcil Hayvan : Köpek^^ Galleon : 55885 Kayıt tarihi : 28/01/09
Bilgilerim Sağlık: (100/100) Güç: (100/100) Seviye: (100/100)
| Konu: Geri: Anne Hayden Bennet'ın Odası Cuma Nis. 10 2009, 20:14 | |
| Hava soğuk ve kasvetliydi. Yeterince sıkı kapatılmamış pencere aralıklarından içeri sızan soğuk havanın teninde bıraktığı üşüme hissiyle beraber hissettiği boğuculuk, bunu kanıtlar nitelikteydi sanki. Gözkapaklarını açık tutabilmek adına verdiği mücadeleyi kaybetmek üzereydi. Sahip olduğu gücünü son zerresine dek kullanmıştı, şimdi aldığı her nefesle birlikte kendinden bir parçayı daha geride bırakıyordu sahip olmayı başaramadığı güçleri yerine. Zaman zaman yanaklarını ıslatan gözyaşları daha kalabalıktılar bu kez ve birbirine kenetlenmiş dudaklarının tek hareketi, ağlama sonrası oluşan titremelerinden ibaretti. Titreyen elleriyle gözlerini kurulamaya çabalarken, tırnakları çizmişti o ana dek en ufak bir pürüzden bile yoksun olan tenini, fakat acısını hissetmemişti. Kendini anlamsız dahi olsa tüm hislerden soyutlamış bedeninde duyumsayabildiği tek şey, o ana dek hayatının anlamı olarak kabul ettiği kalbinin yokluğunda içinde oluşmuş büyük boşluğun derinliğiydi. İçindeki hayali kalbe saplanan hayali bıçaklar, canını yakmıyorlardı artık, tüm bedeni acıya bağışıklık kazanmış gibiydi. Birbirinden ayrılmamak pahasına aralanmayan dudaklarından tek bir ızdırap sözcüğü bile duyulmamıştı. Buna asla izin vermez, veremezdi.
Gözyaşlarının nemlendirdiği yumuşak yastığının altına doğru uzandı yavaşça, deri kaplı bir defter ve arasına sıkıştırılmış tüy kalemini çıkarıp kucağına yerleştirdi. Görüş alanını kısıtlayan perçemlerini hafifçe geriye atarken derin bir soluk aldı ve ellerini yavaşça önce defterin kapağında, ardından da göze hitap eden bir el yazısıyla doldurulmuş sayfalarında gezdirdi gözyaşlarının eşliğinde. Uzun zamandır hissedemediği fakat her şeyden çok özlediği o tenin kokusunu taşıyordu bu sayfalar. Bir zamanlar bu deftere değen parmaklar, yine bir zamanlar saçlarında gezinen parmaklardı.
Boş bir sayfaya geldiğinde, titreyen elleriyle tuttuğu tüy kalemi baş ucundaki masada duran mürekkebe batırdı ve göz kapaklarını aralamaksızın birkaç cümle karaladı. Ne yazdığını bilmiyordu, o an emirleri zihni değil kalbi veriyordu. Baş karakterin kendisi olduğu bir romanın içerisinde kaybolmuştu sanki istemsizce ve geri dönüş yolunu bulamıyordu. Çabalıyor, fakat başaramıyordu. Sessiz çığlıklarını duyan kimse yoktu ve haykırdığı fısıltılar karanlığın içerisinde eriyip gidiyorlardı. Hissedilemez bir acı çekiyordu, aslında onu kendine getiren de buydu. Elindeki tüy kalem gayri ihtiyari bir biçimde kayıp düşerken, gözlerini yumdu ve yazdıklarını kelimesi kelimesine zihninden tekrarladı...
“ Sandığın kadar güçsüz değilim anne. Evet, belki beni bırakıp gitmiş olman kalbimde asla sarılamayacak olan yaralar açtı, hatta öyle derinler ki beni içlerine hapsettiklerinde kendimi kaybediyorum, sanki bir daha bulunamamak ya da hatırlanamamak üzere orada, derinlerde bir yerlerde unutulmuşum gibi hissediyorum ama vazgeçemem. Söz verdim kendime farkında olmaksızın, sonsuzluğu bana tercih ettiğini öğrendiğim ilk an kararımı vermiştim. Sonsuz acılar çekse de tüm benliğim, vazgeçemeyecektim. Bana söylediklerini hiç unutmadım anne. Sen bir gün beni yapayalnız bırakarak gidecektin ve ben o zaman kardeşimi üzmemeliydim... Evet anne hiç üzmedim. Senin bir gün geleceğini söyledim ona... Gerçekleri yakında öğrenecek olsa da şu an da mutlu. Merak etme anne sen yokken herşeye iyi baktım... Herşey eski yerinde... Bir tek sen yoksun...''
Aniden açtığı gözkapaklarının sakladığı gözleri karanlıkta bir noktaya sabit kalıp öylece duraksadığında, kalp atışları normale oranla bin kat daha hızlanırken hayat ağır çekimdeymişçesine onu çepeçevre sarmıştı. Omuzlarına dökülen saçları karman çorman olmuş biçimde, açık pencereden içeri dolan rüzgarla birlikte uçuşurlarken Anne yavaşça pencereden dışarıya masum bir öpücük gönderdi...
"Bu senin içindi anne... Umarım kabul edersin... Seni çok özledim...Her ne kadar beni tek başıma bıraksan da ben seni asla unutmadım... Ve bir gün sana kavuşacağımı biliyorum anne... Beni bekle ve lütfen hep gülümse..." | |
|