Lokantalar

Misafir

İlk katta ve ikinci katta bir çok lokanta mevcuttur.
***
Afiyet olsun xP

Sabaha karşı 4'te gelmişti Paris'e Eifel kulesini gezdi en yukarıdan manzaraya bakarak gülümsedi... Anılarını hatırladı Paris'in her baktığı yerinde... Kardeşi ve o. Çok güzel günlerdi. İç çekti. 12 saattir Paris'te olduğunu gördüğünde şaşırmıştı. Karnının guruldadığını hissetti ve aşşağıya akşam olmadan önce lokantaya inip karnını doyurmak istiyordu. Öylede yaptı. Aşşağıya indi... Dışarıyı izlemeye koyuldu yine 2. kattan. Garson gelip siparişleri almak istedi. Ama biraz daha beklemek istedi Jack. Dışarıyı izlemeye devam ediyordu. Hikari'ye evlenme teklif edeceği için sabahın köründen itibaren kuyumcuları gezdi. Yüzüğe birdaha bakıp gülümsedi. İleriye doğru baktı. Etrafına bakındı gülümseyerek manzarayı izlemeye devam etti.

Erkenden kalkmıştı Dorés, bu güzel günün keyfini çıkarıyordu yatakta. Tek başına olmak bile insana mutluluk veriyordu bazen. Sarı saçları dalgalı halinde, en güzel halindeydi. İçinde büyük bir heyecan vardı, abisi Jacques artık güzeller güzeli Hikari ile hayatını birleştirecekti. Dorés ne giyeceğine çoktan karar vermişti. Turkuaz renkte uzun ve derin yırtmaçlı, göğüs dekolteli kıyafetini şeffaf yüksek topuklu ayakkabılar ile tamamlayacaktı. Uzun bacakları ve kusursuz fiziğine güveniyordu. Gülümseyerek yatağından kalktı, hayale dalmanın sırası değildi. Biricik abisi ile son bekarlık yemeği yiyeceklerdi. Üstüne çiçekli bir elbise giydi, vazgeçilmez topuklularını da ayağına geçirince çantasını aramaya koyuldu. Koca bir dolap çantası vardı, yine de aradığı çantalar hep odanın içinde dağınık vaziyette olurdu. Biraz kurcalayıp ayakkabısına uygun birşeyler buldu. Şimdi Paris'e cisimlenme vakti gelmişti.

Hava Londra'ya göre daha güzeldi Paris'te çocukluğunun bir kısmını burada geçirmişti ne de olsa. Eiffel'e çok yakın bir köşe başında belirmişti Dorés, Şimdi turistlerle birlikte bir muggle gibi Eiffel kulesine tırmanmak için muggle aletlerine biniyordu. Yukarı çıkaran kadar pek çok sima görmüştü bile. Çıktığında Jacques ile buluşacakları lokantaya yöneldi. Abisi Jacques 'i etrafına gülücükler saçarken bulmuştu. "Hey Jac, bekârlığa veda yemeği olarak ne yiyeceğiz söylesene?" Jacques onu fark etmeden arkasından söylemişti bunları. Ayağa kalktığında ona sıkıca sarıldı. Sonra karşısındaki boş sandalyeye geçti.

Dores'i gördü Jack ve gülümsedi. Ona sımsıkı sarıldı. Sonra kardeşinin karşısına oturduğunu gördü ve gülümsedi.
"Mug..." dedi iki öksürük atıp kendine güldü sonrada devam etti, "Burada yaşayan insanların yemeklerinden tabi ki" Biraz Dores'e baktı. Sonra manzaraya döndü ve Dores'e, "Buralarda büyüdük. Yine burada güzel bir anım olacağı için çok sevinçliyim doğrusu." dedi kısık bir sesle. Sonra Dores'e dönüp gülümsedi. "Evet. Hemen garsonu çağırıyorum." dedi ve garsona bir el şıklatması yaptı. Garson başıyla onayladı ve hızlı adımlarla onların yanına geldi. "Evet ne istevsiniz?" diye sordu garson. Jacuqes gülümsemişti "Balık olarak?" dedi. Fransız adam biraz gülümseyerek birazda ihitşamlı bir şekilde, "Dolduvulmuş kvemalı alabalık vav" dedi. Jack hemen atıldı, "Şansa bak en sevdiğim Fransız yemeği." dedi bir turist gibi konuşarak. Dores'e baktı. Garson, "İstiyov musunuz?" diye sorunca Jack, "Lütfen." dedi ve Dores'e döndü. "Sen ne istiyorsun sevgili kardeşim?"

"Umm, ben de şu kremalıdan bir tadayım." dedi gülerek. her çeşit yiyecek vardı burada aslında. Ama Fransa'nın özel yemeklerinden yemeyi tercih edeceklerdi. Fransızca'yı az biraz anımsamaya başlamıştı bile. Fransızlar dillerine düşkün insanlardır, bir garsondan İngilizce birşey istediğiniz zaman az kalırsınız. Jacques ve Dorés bu konuda kendilerini şanslı sayıyorlardı. Fransızca konuşabilmek işte böyle zamanlarda onları kurtarıyordu. Çevrede herkes elinde sözlük garsonlara birşeyler anlatma derdindeyken onlar böyle bir sıkıntı çekmiyorlardı. Dorés'in yüzündeki tatlı gülümseme biraz alaycı bir hal almıştı, belki de kendini onlardan biraz üstün görmeye başlamıştı. Kim bilebilirdi ki? Jacques'in siparişi tamamlamasını beklerken onun içindeki heyecanı okuyordu. Küçük bir sürprizdi aslında bu, her iki tarafı da sevindirecek ufak birşey. Dorés de bu şekilde düşünüyordu.

Dores'in alaycı bakışlarını yakalamıştı Jack ve ona sert bir bakış attıktan sonra garsona döndü. Bilgili bir şekilde, "İçecek olarakda 75'lik bir şarap alıcaz. Ben Terra De France Sauvignon Blanc diyorum." dedi Jack gülümseyerek. Garson mahçup bir şekilde "Dilediğiniz şaraptan stoklarımızda kalmadı. Fazla içiliyor..." dedi. Jack'de bunun üzerine, "Sorun değil. O zaman kırmızı şarap alalım madem beyazdan ümidimi kestim. Château le Puy 75'c alabilirmiyiz. Bordeaux'tan çıkmış olsun lütfen. Saint Etienne'inki biraz tatlı oluyorda." dedi ve gülümsedi. Garson, "Bu akdar şarap bilgisi olan birini çok nadir görüyoruz." dedi gülümseyerek. Not aldı, "Hemen getiriyorum isteklerinizi." Jack, Dores'e döndü. "İnsanlarla dalga geçer gibi bir halin var? Bunu yapma bilirsin ki ne olursa olsun aşşağılanmayı ve aşşağılamayı hiç sevmem!" dedi. Biraz sert çıktığını düşündü. "Eee... Hikari'ye yakışyor muyum sence?" dedi ve güldü.

"Bazıları da çok aciz oluyor Jac ya dalga geçilmeyecek gibi değil." dedi muzipçe. Yalan söylemeye lüzum yoktu bazen feci şekilde böyle düşünüyordu. Ama abisi pek ciddiydi bu konuda. "Tamam, sen haklısın bir daha alay etmeyeceğim onlarla. Yine de gizliden gizliden gülersem şaşırma." dedi kıkırdayarak. Jacques'in o kadar içkiyi bir arada sayması Dorés'in kafasını karıştırmıştı. O da içkiyi fazlasıyla tüketirdi ama isimlerini bu kadar ayrıntılı bilmiyordu. Demek ki bir erkek yanında bu kadar içki ismi saysa Dorés saf saf bakacaktı. "İçki kültürüne de diyecek yok yani Jac, kıskandım gerçekten." dedi gülerek. "Mezun olduğumdan beri içki içiyorum -biliyorsun- ve bu kadar bilgili değilim." Jacques yüzünde kendinden emin bir ifadeyle ona bakıyordu. Şu an tek düşündüğü Hikari'ydi kuşkusuz. *Onu çok seviyor.* diye düşündü. Abisinin mutlu olmasını istiyordu.

"Bence Hikari mükemmel bir kız, onunla çok mutlu olacaksın." dedi gülümseyerek. tebessümü iyice yüzüne yayılmıştı. Nedense her konu açıldığında çok heyecanlanıyordu abisi gibi. Kendi kendine güldü. "Mutlu olursunuz tabii olmasına da, eğer Hikari seni bırakmazsa." dedi muzipçe. abisini biraz olsun kızdırmak hoşuna gidiyordu. Bu sırada balıklar ve içecekler geliyordu. *Nefis görünüyor.* diye geçirdi aklından. Jacques'in zevkine güvenmekle hata etmediğini anladı. Garson şarabı açıp Jacques'in kadehine biraz doldurdu. Jacques tadıp güzel olduğuna kanaat getirince bu sefer garson Dorés'in kadehini de doldurdu. Dorés de bir yudum aldı kadehinden, güzel bir yemek olacağı şarabın lezzetinden beliiydi.

"İçki kültürüne de diyecek yok yani Jack, kıskandım gerçekten.Mezun olduğumdan beri içki içiyorum -biliyorsun- ve bu kadar bilgili değilim."

Jack gülümsedi. "Ehh... Kardeşim için en iyisi..." dedi ve gelen yemeklere baktı... Şarabın tadına bakınca kafasını, "Olur" anlamında salladı ve Dores'in şarabı tadışına baktı. Sevdiği her halinden belliydi. Güler gibi oldu... Garsona teşekkür etti ve Dores'e baktı. "Çok değerli kardeşim. Çok değerli bir gün bu gün. Kadehler sağlığımıza kalksın diyorum..." dedi ve kadehini kaldırdı. Dores'te ona eşlik edince kadehleri tokuşturarak hafif bir, "çin" sesi duyuldu. Jack'in yüzünde sesle beraber bir tebessüm oluştu ve yayıldı. Kadehinden bir yudum aldı ve balığını yemeye başladı. Biraz yedikten sonra Dores'e baktı. "İşte görmediğim bir çantan daha. Ne kadar fazla var bilemiyorum ki? Koleksiyon mu yapıyorsun anlamıyorum. Küçüklüğünden beridir böylesin. Hatırlarmısın, annemizin yaptığı mavi boncuklu çantayı kıskançlıktan yırttığımda nasılda ağlamıştın, annemde tıpkısının aynısı bir çanta daha yapmıştı ve abin boncukları yapıştırdı dediğinde benden özür dileyip beni öpmüştün. Hala çok iyi hatırlıyorum." dedi ve güldü. Gözleri yine çizgi çizgi oldu ve dışarı kaydı, Paris'e... Güzel Paris... Burada anlattığı gibi ne çok anılar saklıydı, aşkları...